From All Over Turkiye 3 / Tükiye'nin Dört Bir Yanından 3: İstanbul Dolmabahçe Palace and Bosphorus Tour (Eng-Tr)

Edip Efendi, a member of the Ottoman administration, bought this mansion from another owner in the late 1800s and the name was changed to Edip Efendi Mansion. Later, during the reign of Abdülhamit II, the British aristocrat Donna Neave lived in this mansion and wrote about life on the Bosphorus.

Despite the blue of the Bosphorus, the beautiful blue shines so brightly even though there is no sun. I also like baby blue very much. It looks like a pearl to me.

The colour of the sea looked very beautiful. Its blue colour was a little darker due to the overcast weather. It was also a little turbulent. We shook a little more than we normally shake on such tours. There were even some sick people in two groups of 98 people in total. Of course, since I was prepared for what happened, I was able to give them medicine for nausea. I think they were lucky in this regard 🤣

At the end of the tour, we got off at the Bezm-i Âlem Valide Sultan Mosque, also known as the mosque of Dolmabahçe Palace (Dolmabahçe Mosque). We did not visit the inside of this mosque, but it is quite nice to have the chance to see it from the outside. The colours and style scream "I am Istanbul!" to me.

From here we immediately got into Dolmabahçe Palace. Security guards and the system gave us a lot of difficulties. Although we had a special letter from the Ministry of Tourism, we had to pay 150 TL to enter the palace. Actually, we didn't have to, we had the option not to enter, but we couldn't come all the way there and not enter.

The first thing we see from the garden at the entrance of the palace is this clock tower. When I heard the cost of this tower, I couldn't help but utter " Whoa!". Imagine that it was built during the reign of Abdülhamit II (late 1800s) for exactly 1.210.550 cents. It seems a bit absurd that such a tower was built for this amount when there was not a penny in the public, what do you think?

Do you see the carvings on the entrance door? How beautiful. If I examine it all the time, I will see something new, but it seems to be pleasing to the eye when I look at it from a distance.
Let me tell you a little memory from the entrance.

After waiting for so long for the entrance procedures (the management did not officially accept the Ministry of Tourism letter), we were quickly entering when we finally got there. After all, isn't it almost 100 people?

The insolent security guard abused his duty and took my name and surname and sent me a message on a social media platform. Afterwards, of course, I filed a report to CIMER. As far as I know, mine was not the only report about that person and he was dismissed from his job before a month had passed.

It was his choice to jeopardise his livelihood in this way, and I think he found what he was looking for at this point.

Anyway, after passing through one more gate, we reached the garden and I must say that the grass was shining even though it was overcast.

I was trying to take photos of unfamiliar plants in the surroundings while our guide was moving at a fast pace. I have to learn, don't I?

Actually, I was worried that the palace was so close to the sea level. Even a small wave would crash right into the garden. It is worrying.

Unfortunately, photography/video shooting is forbidden inside the palace, but there is definitely a lot to see. Especially the carpets. The fact that they are the first and sometimes the only examples of their kind makes them really valuable.

Of course, I didn't forget to take photos in the garden and take a group photo. In fact, as the person who gave the idea for the group photo, I am very happy about this.

It was difficult to take a photo with the light falling on me in the midst of so much beauty. I couldn't take anything but myself anyway...

But I think you can see the happiness of being on the road on my face even if I die of exhaustion.

I think the palace is dazzling. Especially as the clouds are starting to break up a little. I wish it was this bright all day.

After this, we went to the The Patriarchal Cathedral Church of St. George and Süleymaniye Mosque. Of course, I am skipping Süleymaniye to avoid repeating it with you.

As for the The Patriarchal Cathedral Church of St. George, I would like to analyse it with you in detail in the next chapter, so see you for now.

Take care of yourselves, stay in good health and love and please remember that;

You are the only one of you.

Herkese merhabaaa!!

Umarım iyisinizdir ya da iyi olmaya çalışıyorsunuzdur. Bugün sizinle Türkiye'nin Dört Bir Yanından'a devam ederek İstanbul gezimize devam etmek istiyorum. Malum İstanbul birçok millet ve uygarlık tarafından pek sevilmiş bir şehir.

Gezi turumun 2. gününe Boğaz Turu ile başladık. Sabah sabah o Boğaz soğuğunu yemeseydik olmazdı tabii. Bir de ne yazık ki yağmur da yağıyordu. Bir güzel ıslandık da.

Gemi oldukça rahattı açıkçası. İstediğimiz gibi güverteye çıkıp görüntü alabildik hava koşullarına rağmen. Ben İstanbul'un hava değişikliklerine alışık olduğumdan kalın giyinmiştim. İyi ki de.

Boğaz Turu süresince ki biz rehber adayları olduğumuzdan dolayı kıyak yaptıklarını söyleyebilirim, Galata Kulesi, Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Çırağan Sarayı, Boğaziçi Köprüsü, Rumeli Hisarı, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Anadolu Hisarı, Kuleli Askeri Lisesi, Beylerbeyi Sarayı ve Kız Kulesi'ni gördük.

Bu güzel yerlerin fotoğraflarını sizlerle tek tek paylaşmam size işkence olacağından biraz atlıyorum bunları fakat bütün yol boyunca aynı zamanda bir sürü tarihi bilgiler hakkında konuşuldu. Özellikle de genel İstanbul tarihi.

Beylerbeyi Sarayı ne de güzel görünüyor değil mi? Uğursuz denilip 1850'lerde yıkılıp 1860'larda tekrar yapılsa da bizim uğurumuz gibi değil mi? Heybetiyle pek de bir güzel görünüyor.

Osmanlı'da yönetimden yer alan Edip Efendi bu yalıyı 1800'lerin sonunda başka bir efendiden satın alıyor ve ismi Edip Efendi Yalısı olarak değişiyor. Daha sonraları, II. Abdülhamit zamanında, İngiliz Aristokrat Donna Neave bu yalıda yaşıyor ve Boğaziçi'ndeki hayatı konu edinen yazılar yazıyor.

Boğaz'ın mavisine rağmen ne de güzel parlıyor mavi mavi güneş olmamasına rağmen. Bebek mavisini çok da severim. İnci gibi göründü gözüme.

Denizin rengi pek de bir güzel görünüyordu. Mavisi havanın kapalı olmasından dolayı biraz daha koyulaşmıştı. Bir de biraz da çalkantılıydı. Normalde bu tarz turlarda sallandığımızdan biraz daha fazla sallandık. Hatta toplamda 98 kişilik iki grup içerisinde çok kötü olanlar da oldu. Tabii hemen onlara hazırlıklı olduğum için mide bulantısı için ilaç uzatabildim. Bu konuda onların şanslı olduklarını düşünüyorum 🤣

Turun bitiminde ise indiğimiz nokta asıl durağımız olan Dolmabahçe Sarayı'nın camiisi (Dolmabahçe Camii) olarak da anılan Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii idi. Bu camiinin de içerisini ziyaret etmedik fakat dışarıdan görme şansını yakalamak bile oldukça güzel. Renkler ve stil bence "Ben İstanbul'um!" diye bağırıyor.

Buradan da hemen Dolmabahçe Sarayı'na giriş yaptık. Bu konuda güvenlik görevlileri ve sistem bize çok zorluk çıkardı. Turizm Bakanlığı'ndan özel yazımız olmasına rağmen sarayın içine girebilmek için 150 TL ödemek zorunda kaldık. Aslında zorunda kalmadık, girmemek gibi bir seçeneğimiz vardı fakat oraya kadar gelip de girmemek olmazdı.

Sarayın girişinde bahçeden ilk karşımıza çıkan şey bu saat kulesi oluyor. Bu kulenin maliyetini duyduğumda ister istemez ağzımdan bir "OHA!" çıktı. Düşünsenize II. Abdülhamit zamanı (1800'lerin sonu) tam olarak 1.210.550 kuruşa yaptırılıyor. Halkta 5 kuruş yokken böyle bir kulenin bu miktara yaptırılması absürt sanki biraz siz ne dersiniz?

Giriş kapısının işlemelerini görüyor musunuz? Ne kadar da güzel. Sürekli incelesem yeni bir şeyler görürüm güzelliği değil de uzaktan bakınca göze hoş görünüyor güzelliği gibi geldi.

Bir de giriş kısmından minik bir anımı anlatayım size.

O kadar süre giriş işlemleri için bekledikten sonra (Yönetim Turizm Bakanlığı yazısını resmi olarak kabul etmedi) en sonunda girerken hızlı bir şekilde giriş yapıyorduk. Sonuçta neredeyse 100 kişi değil mi?

Hadsiz güvenlik görevlisi görevini kötüye kullanarak adımı soyadımı alıp bana bir sosyal medya mecrası üzerinden mesaj attı. Sonrasında ise tabii ki saygısızı CİMER'e şikâyet ettim. Bildiğim kadarıyla o kişiyle alâkalı tek şikayet benimki değilmiş ve kendisi 1 ay geçmeden işten çıkarıldı.

Geçim kaynağını bu şekilde tehlikeye atmak kendi seçimiydi ve sanırım da aradığını da buldu bu noktada.

Neyse, bir kapıdan daha geçtikten sonra bahçeye ulaşmış olduk ve söylemeliyim havanın kapalı olmasına rağmen çimler parlıyordu.

Gezi eğitmenimiz hızlı hızlı ilerlerken aynı zamanda çevredeki bilmediğim bitkilerin fotoğraflarını çekmeye çalışıyordum. Öğrenmem gerekiyor değil mi?

Aslında sarayın deniz seviyesine bu kadar yakın olması beni endişelendirdi. Ufak bir dalga bile hemen bahçeye düşüyordu. Endişe verici.

Sarayın içerisinde ne yazık ki fotoğraf/video çekimi yasak ama kesinlikle görülecek çok şey var. Özellikle de halılar. Türünün ilk örnekleri ve bazen de tek örnekleri olması onları gerçekten de değerli kılıyor.

Tabii ben bahçede fotoğraf çekmeyi ve grup fotoğrafını unutmadım. Hatta grup fotoğrafının fikrini veren kişi olarak bu konudan çok mutluyum.

Bir sürü güzelliğin arasında ışık ters düşerken fotoğraf çekmek zordu. Zaten kendim dışında da bir şey çekememişim...

Ama sanırım yolda olmanın mutluluğunu yorgunluktan ölsem bile yüzümde görebilirsiniz.

Saray göz kamaştırıyor bence. Özellikle bulutlar hafif hafif dağılmaya başlamışken. Keşke bütün gün böyle aydınlık olsaydı.

Buradan sonra Fener Rum Patrikhanesi'ne ve Süleymaniye Camii'ne girdik. Tabii sizle Süleymaniye'yi tekrarlamamak için bunu atlıyorum.

Fener Rum Patrikhanesi'ne de gelince onu sizinle bir sonraki bölümde detaylı bir şekilde incelemek istiyorum. Bu yüzden şimdilike görüşmek üzere.

Kendinize dikkat edin, sağlık ve sevgiyle kalın ve lütfen unutmayın ki;

Bu dünyada sizden başka bir tane daha yok.

Previous Chapters

^{From All Over Turkiye 2 / Tükiye'nin Dört Bir Yanından 2}

^{From All Over Turkiye 1 / Türkiye'nin Dört Bir Yanından 1}

Bütün fotoğraflar aksini iddia etmediğim sürece benim tarafımdan, akıllı telefonumla çekilmiştir.
All photos are taken by me, with my smart phone unless otherwise stated.

All of my content is written in Turkish first and then with the help of translators and dictionaries below translated in English.

https://www.seslisozluk.net
https://www.deepl.com/translator

P.S. If you know English AND Turkish, I do that too... If you see a translation discrepancy that was on purpose. I did think this is as proper as I could do. Because there are many differences between these languages.

Not: Hem Türkçe hem de İngilizce biliyorsanız, ben de biliyorum... Eğer çeviri farklılığı görürseniz bunun bilinçli olduğunu bilin lütfen. Bunu yapabileceğim en uygun şekilde yaptığımı düşünüyorum. Çünkü bu iki dil arasında çok fazla fark var.